ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
KLASİK TÜRK EDEBİYATINDA ÂSİYÂ
Asiya in Classical Turkish Literatüre
Sevim BİRİCİ
Fırat Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Elazığ.
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Fırat University Journal of Social Science
Cilt: 17, Sayı: 1 Sayfa: 97-113, ELAZIĞ-2007
ÖZET
Bu çalışmada Klasik Türk Edebiyatında “Âs, Âsiyâ, Âsiyâb” kelimelerinin beyitlerde nasıl
kullanıldığı tespit edilip gösterilmeye çalışıldı. Değirmen anlamında olan kelime asli anlamında
kullanıldığı gibi benzetme ve sembol olarak da kullanılmıştır. Değirmen; dünya ve gönül
anlamında, değirmen taşı ise dönmek, inlemek, öğütmek, saçmak, ağırlık özellikleriyle
kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Âs, Âsiyâ, Âsiyâb, Klasik Türk Edebiyatı
ABSTRACT
This study focused on identification and explanation of the Âs, Âsiyâ and Âsiyâb words in
the couplets of the Classıcal Turkısh Lıterature. The word of mill were used in different forms
with real meanings and reflections to the symbols in these sources: Mill was used as word, heart
meanings. However, millstone was used for the characteristres of turning, moaning, grinding,
spreading, weight.
Key Words: Âs, Âsiyâ, Âsiyâb. Classical Turkish Literature.
GİRİŞ
Âs, Farsça bir isim olup değirmen manasındadır. Farsça lûgatda; Tahılın, un haline
getirildiği yuvarlak ve geniş iki taş diye tarif edilir. Eğer bu taşlar su kuvvetiyle hareket
ediyorsa, su değirmeni anlamında Âsiyâ, Âsiyâb denir. ( Amîd,1357s.64) Âsiyâ, bir ev
âletidir ki zahire onunla un haline getirilir. Şekil itibariyle yuvarlak ve geniş üst üste
duran iki taştan ibarettir. Üstteki taşı su gücüyle hareket ediyorsa ona Âsiyâb denilir. (
Amîd,1357s.66) El ile döndürülüyorsa el değirmeni anlamında Destâs; eşek veya başka
bir hayvan vasıtasıyla döndürülüyorsa eşek değirmeni anlamında Harâs (
Amîd,1357s.64); rüzgar kuvvetiyle dönüyor ise Âsiyâ-yı bâdî olarak adlandırılır. Motor
gücüyle çalışan değirmenlere ise Âsiyâ-yı dûdi denildiği gibi Âsiyâh ve Âsiyâv da
söylenmiştir. ( Amîd,1357s.66) Daha sonraları Âs zahire değirmeni anlamında Galle-i
âsiyâ olmuştur. Ayrıca bu kelime başı dönmüş, şaşkın insan için de kullanılmıştır.(
Amîd,1357s.66)
Aynı kelimenin bir ek veya başka bir kelimeyle kullanımı da söz konusudur.
Bunlardan değirmen için Âsiyâ-hâne, değirmenci için Âsiyâ-bân ve Âsiyâ-ger, değirmen
taşı için Âsiyâ-seng kullanıldığı gibi; değirmen taşını yontup düzelten bileği taşı için de
Âsiyâ-zene, Âs-efzûn, Âs-efjûn, Âsiyâ-âjen, Âjîne , Âsiyâne kelimeleri kullanılmıştır.
Kelime edebiyatımıza İran dili ve edebiyatından girdiği için, doğal olarak İran
şairleri tarafından da kullanılmıştır. İran şairlerinden Muizzi aşağıdaki beytinde kelimeyi
şu şekilde kullanmıştır:
Tâ dil-i men âs şod der- âsiyâ-yı aşk-ı û
Hest pindârî gubâr-ı âsiyâ ber ser merâ
(Amîd,1357s.64)
(Onun aşkının değirmeninde benim gönlüm ağaç oluncaya kadar zan, böbürlenme
vardır; değirmenin tozu benim başım üzerine.)
Kelime değirmen, değirmen tozu olarak kullanılmıştır. Ayıca âs: Mersin ağacı, nar
ağacına benzer bir ağaç anlamında da kullanıldığından tevriyelidir.
“Taşlı değirmen üst üste konulmuş silindir biçiminde iki taştan oluşur. Değirmen
taşı denen bu iki taştan altta duranı sabittir. Üst taş ise, alt taşın ortasından geçen dikey bir
eksen üzerine oturur ve bundan hareket alır. Değirmen taşlarının yüzü doğal olarak
pürüzlüdür.Ayrıca üzerine ışınvâri oluklar açılmıştır. Taşların birbirine bakan yüzleri,
ortada aralarında 6mm. kadar bir açıklık kalacak şekilde hafifçe leğenvâri oyulmuştur.
Kenarlarında ise 20cm.lik bir kısım boyunca çepeçevre birbirlerine iyice temas ederler.
Her iki taş da sacdan ya da tahtadan bir muhafaza içinde bulunur”.( Büyük Larousse1986
6.c, s.2940)
Dâmen-i baht-ı tu pâk ez-gird-i âs-ı âsumân
Vez cefâ-yı âsumân hasm-ı tu ser-gerdân çü âs
Enveri (Şükün,1996 1.c, s.50 )
(Senin talihinin eteği, feleğin değirmeninin tozundan temizdi. Senin düşmanının
başı, feleğin cefasından değirmen gibi döndürücüdür.)
Şair, dünyayı gökyüzünün değirmeni; değirmeni de dönme özelliği ile kullanmıştır.
Men be-pây-ı hod in hatâ kerdem
Tâ be-destâs renc geştem âs
Muhtâri (Şükün,1996 : s.50 )
(Ben kendi attığım yanlış adım sebebiyle meşakkat değirmeninde ezildim.)
Bu beyitte de dünya meşakkat değirmenine, insan da tane olarak düşünüldüğünden,
yaptığı hatadan ötürü dünyada çektiği sıkıntılardan yıpranması dolayısıyla değirmende
ezilen taneye benzetilmiştir.
Gerem seng-i âsiyâ ber-ser be-gerded
Dilem ân nîst kez dilber be-gerded
Nizâmi(Şükün,1996: s.57 )
(Başımın üzerinde değirmen taşı dönse, gönlüm dilberden dönmez, vazgeçmez.)
Değirmen taşının büyüklüğü, ağırlığı üzerinde durularak, başın üzerinde bu taşın
dönmesinin verdiği sıkıntıya bile sevgili için katlanıldığı dile getirilmiştir. Gönlün
sevgiliden vazgeçmeyeceği söylenmiştir.
Yekî âsiyâ-sengrâ der-rubûd
Be-nezdîk-i Rüstem der-âmed çü dûd
Firdevsî (Amîd,1357 : s.66)
(Birisi değirmen taşını kaptı, duman gibi Rüstem’in yanına çıktı.)
Her büyük taş, büyüklüğü sebebiyle değirmen taşına benzetildiğinden dolayı
olağanüstü güce sahiplik büyük olan taşı kapmakla belirtilmiştir.
“Kaynakların verdiği bilgilere göre değirmenler hemen hemen insanlık tarihi kadar
eskidir. Büyük ihtimalle insanların sahip oldukları ilk teknolojilerden biridir. Değirmenin
tarih içerisinde çok sayıda türü kullanılmıştır. Arkeolojik araştırmalarda edinilen bilgilere
göre ilk kullanılan çeşidi muhtemelen el değirmenleridir. Ayak değirmenleri, su
değirmenleri, köle ve hayvanların çevirdikleri değirmenler diğer bazı örneklerdir. Zaman
içerisinde çeşitleri artmış, teknolojik olarak daha gelişmiş şekilleri kullanılmıştır” (Demir
1998 : s.28 )
“Osmanlı devleti zamanında su değirmenlerinin önemli bir sanayi sayıldığını ve bu
kuruluşlardan vergi alındığını tahrir defterlerindeki kayıtlardan öğrenmekteyiz.”
(Yediyıldız 1965 : s.128 )
KLASİK TÜRK EDEBİYATINDA ÂSİYA
Klasik Türk Edebiyatı bilindiği gibi eski medeniyetimizin bir mahsulüdür ve bu
edebiyat içerisinde de günümüz edebiyatında olduğu gibi bütünüyle kültürümüz
bulunmaktadır. Divan Edebiyatı yaşadığı dönemin ruhunu taşımıştır. Bu dönem
şairlerimiz de çevreleriyle ilgilenmiş olup yaşanılan hayatı bazen açıklıkla, bazen mecaz
ve teşbihlerle ifade etmişlerdir. Günlük yaşamın bir parçası olan unsurlardan birçoğu gibi
değirmen de bu edebiyat içerisinde yer almıştır. Bunlar da bize Klasik Türk Edebiyatının
soyut ve halktan kopuk ithamlarından uzak olduğunun bir ispatıdır.
Edebiyatımızda değirmen atasözlerinde, darbımesellerde, deyimlerde,
benzetmelerde de kullanılmıştır. Bütün güçlükleri yenen ve tehlikeli durumlardan
yıpranmadan çıkan güçlü insan için “Değirmen taşının altından diri çıkma”, işi veya
durumu bozulup hâlâ ayrıntılarla uğraşan kişiyi belirtmek için “Değirmen sele gitmiş
cakcaklısını (şakşaklısım) arıyor”; kendisini ilgilendirmeyen işlere karışıp birilerine
sataşmakta olan kişi için “Değirmende unu yok, nöbet diye baş yarar”, bir işin
yürütülmesi için gerekli paranın nereden geldiğini belirtmek için “Değirmenin suyu
nereden geliyor” ifadeleri kullanılmıştır. Yine Farsça “ Rişrâ der-âsiyâb sefîd kerden
(sakalı değirmende ağartmak) deyimi de edebiyatımızda sık kullanılan ibareler
arasındadır.
Dünyada haksızlıkların olduğunu ve bazı işlerin birileri tarafından yapılmasına
rağmen başkalarının bununla övündüğünü Cemâli aşağıdaki darbımeselle şu şekilde ifade
etmiştir.
Âsiyâb-ı felekte hâli gör
Âlet işler hemîşe el öğünür
(Feleğin değirmenindeki hali gör, devamlı alet işler el övünür.) (Levend 1984
:s.437)
Klasik Türk Edebiyatında karşılaştığımız değirmen anlamında kullanılan kelimeler
şairlerimiz tarafından aşağıdaki beyitlerde şu şekillerde kullanılmıştır:
Hayâlî:
Hevâyi top varup yıkdı âsiyâlarım
Yerinde şimdi hemân her birinin yel eser
K.3-8
(Gülle ulaşıp değirmenlerimi yıktı, hemen hemen her birinin yerinde şimdi yeller
eser.)
Gülle ve değirmen asli anlamlarında kullanıldıkları gibi, mecazi anlamda da
kullanılmışlardır. Değirmen aynı zamanda, hayatın rahat geçirilmesini sağlayan işyeri
veya insanı ayakta tutan bütün değerler, gülle; düzeni bozan ve hayalleri yıkan herhangi
bir felaket olarak düşünülürse, güllenin varıp değirmenleri yıkması, onların her birinin
yerinde yellerin esmesi ve hiçbir şeyin kalmamasıdır. Şair beyitte aynı zamanda yel
değirmenine gönderme yapmıştır.
Hayâlî:
Cûy-ı eşkimden felek dolâbı gerdân olalı
Ta‘ne taşın attı çeşmim âsiyâbın aynına
G.479-5
(Feleğin dolabı gözyaşımın ırmağından döndüğünden beri; gözüm, değirmenin
gözüne kınama taşını attı.)
Feleğin dolabının gözyaşı ırmağıyla dönmesi, gözyaşının fazlalığıyla ilgilidir.
Değirmenin kendi suyunun değirmeni döndürmeğe yeterli olmadığından kınama,
ayıplama taşını gözüm attı. Değirmen burada felek, talih, baht anlamındadır.
Nâ’ilî:
Ko hâl-i gayri sen ey bî-hicâb kendini gör
Ne oldı mâhasalin çarh âsiyâbında
K.3-28
(Başkasının halini bırak ey utanmaz, sen kendini gör. Feleğin değirmeninde ortaya
getirdiklerin ve tahıl, mahsûlât ne oldu.)
Ey utanmaz başkasını bırak sen kendini gör, feleğin değirmeninde ortaya
koydukların, yaptıkların ne oldu? Şâir, değirmeni dünya, daha çok felek bağlamında
almış, kişinin dünyada kendi yaptığı işlere bakıp başkalarının halleriyle uğraşmamasını
söylemektedir. Varlığın geçiciliği ve sürekli değişimi, değirmenin öğütücü vasfıyla
bağlantılı kılınmıştır.
Dünyanın faniliğine Nâbi aşağıdaki beytiyle değinir:
Dûda hem-râh olmuş âsyâb-ı nâ-şâyest içün
Bu ribât-ı ‘ariyetde pây-best olmak galat
G.368-2
(Dumana yol arkadaşı olmuş değirmen için, bu iğreti konakta ayak bağı olmak
yanlış.)
Dünya faniliği bakımından geçici olarak kullanılmak üzere yapılmış konağa, layık
olmaması, yakışmaması bakımından dumana, benzetilmiştir. Bu uygunsuzluğa ve
geçiciliğe bağlanmanın yanlış olduğu söylenmiştir.
Usûlî de yine dünyanın faniliğini belirtmek için şu beyti kullanmıştır:
Ey Usûlî nevbeti geldiği sâ‘at öğüdür
Nice bin Efrasyâbın hırmenin bu âsiyâb
G.7-9
(Ey Usûli bu değirmen, nice bin Efrasyâb’ın harmanını zamanı geldiği vakit
öğütür.)
Efsanevi bir kişiliğe sahip olan, Turan’ın en büyük hakanlarından Efrasyâb;
İranlılarla yaptığı savaşlardan dolayı kahramanlık sembolü olarak anılır.“Bin Efrasyâb’ın
harmanı” derken şair; hem uzun bir zamanı, hem de debdebe ve şatafatı anlatmaktadır;
ancak bunlara rağmen dünya hayatının bir sonu vardır.
Harputlu Rahmi:
Âr etmez mi felek bu âsiyâbından ne sûd
Vâkıf-ı ser-beste-i ebvâb-ı dûnân olduğum
G.111-2
(Felek bu değirmeninden utanmaz mı ki; benim soysuz, aşağılık kimselerin
kapısında başı bağlı durmamın ne kazancı, faydası var.) Burada vâkıf, aynı zamanda
vakfeden demektir. Böylece bazı değirmenlerin vâkıf malı olmasına da gönderme
yapılmıştır.
Nâbi:
Âsiyâb içre olan gerdişi sengün sanma
Kuvvet-i âb u hevâ gaybdan imdâd eyler
G.138-3
( Değirmen içinde döneni kendi taşın zannetme, hava ve suyun kuvveti gaybdan
yardım gönderir.)
Dünya değirmene benzetilmiştir. Değirmenin çalışmasıyla taş döner. Su
değirmenlerinde dönmeyi sağlayan su; yel değirmenlerinde ise havadır. Su ve havanın
kuvveti taşın dönmesini sağlar. Dünyada bazı önemli, ağır işlerin yapılmasında da bazı
kişiler veya etkenlerin etkisi vardır. Gayb kelimesi aslında, su ve havanın arkasındaki asıl
gücü anlatmaktadır.Sonuçta su ve hava da bir araçtır.
Hayâli Bey’in aşağıdaki şu beytinde:
Göreli dâne-i hâlün ele alup iki taş
Âsiyâveş döğe döğe ederem kendüm un
G.414-3
“Aşık sevgilisinin ben tanesini göreli, eline iki taş alarak değirmen gibi döğe döğe
kendini un eylemiştir. Buğday manasına gelen “gendüm” de kendüm gibi yazıldığından o
da akla gelebilir.” (Kurnaz1996:s.312) Burada sevgiliye ulaşmanın yolunun benliği yok
etmekten geçtiği hususu vurgulanmaktadır.
Beyitte şair sevgilinin yüzündeki beni, taneye benzetmiştir. Ben, şekil yönünden
dâneye benzetilirken; dâne ile ilgili bazı hayaller de bunda rol oynar. Meselâ bu
hayallerden biri “değirmen” dir. Aşık sevgilisinin yüzündeki beni görünce değirmen gibi
eline iki taş alıp döğünerek kendini un eyler.
Değirmen taşının buğday tanesini un ettiği gibi; aşığın da eline iki taş alıp kendisini
un gibi yapmasına (ezmesine ) değinilmiştir.
Ş air bir başka beytinde:
Nerm eylerim dürüştünü halk-ı zamânenin
Âyîn-i fakrı gûş edeli âsiyabdan
G.422-2
(Değirmenden fakirlik, dervişlik ayinini dinlediğimden beri; zamane halkının
kabalığını yumuşatırım, yumuşak eylerim.)
Değirmen çalışırken sert olan taneyi un haline getirir. Tane sert, un yumuşaktır.
Tasavvufta fakr :“Dervişlik, salikin hiçbir şeye malik ve sahip olmadığının şuûrunda
olması, her şeyin gerçek ve malik sahibinin Allah olduğunu idrak etmesi anlamlarına
gelir. İnsan, Allah’ın kulu olduğundan insan da, ona nisbet edilen diğer şeyler de
hakîkatte onun mevlâsı olan Allah’ındır. Sâlikin kendisini dâima Allah’a muhtaç bilmesi,
Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını kavramasıdır.” (Uludağ, 1996:184 ) Kabalık,
kendini büyük gören kişilerde görülen hoş olmayan bir haslettir. Şair, zamanın halkının
kabalığını bir bakıma kişilerdeki bilme eksikliği olarak görmektedir. Dervişlik âyinini
değirmenden dinlemek değirmenin çalışmasını, çalışırken çıkardığı sesi ve yaptığı işi
dervişlik zikrine veya merasimine benzetmiştir. Öğütme işi yapılırken sertliğin
yumuşaması ile yapılan ibadetlerle kişinin mizacının yumuşaması, kendisinin Allah’a
muhtaç olduğunu idrak etmesi ve ahlakının değişmesi arasında ilişki kurulmuştur.
Değirmen yaptığı işten dolayı öğütmek özelliği ile de kullanılmıştır.
Nev’i:
Seyl-i fenâda sanki tokuz göz bir âsiyâb
Turmaz ögütmede dimeyüp şeyh ü şâb çarh
G.46-4
“Feleğin dokuz kat oluşu “tokuz göz bir âsiyâb” şeklinde vasıflandırılmasına sebep
olur (Buradaki göz bir yapı birimi olarak kullanılmıştır) Bu dokuz gözlü değirmenin
öğüttüğü ise genç, ihtiyar ayırmadan insan ve insan ömrüdür. Çarhın dönüşü ve zamanla
olan ilgisi, onun değirmene benzetilmesine sebep olur. İnsan ömrünün dâneye, yıldızların
şekil bakımından darıya benzetilmesi, çarhın gece gündüz, insan ömrünü öğüten bir
değirmen olarak tasavvuruna sebep olur.”(Sefercioğlu 1990 :s.328)
Nâbi:
Selâmet-hvâhlıkda âsyâdan dâne-i gendüm
Ümîd-i âfiyet gerdûn-ı kec-reftârun altında
G.734-3
Eğri dönüşlü feleğin altında afiyet ümit etmek, değirmenden buğday tanesinin
kurtuluş istemesi gibi(dir) mümkün değildir.
Sağlık ümidinin, esenliğin tuttuğu yol doğru olmayan dönmekte olan feleğin
yetkisinde olduğu; değirmenin dönen iki taşı arasındaki buğday tanesine benzetilmiştir.
Sabit:
Ögünsün gerdiş-i tâhûne-i cam ile sahbâ-nûş
Çemende su çekilmiş âsiyâba dönmedin gülşen
G.274-7
(Gülşen çemenlikte suyu çekilmiş değirmene dönmeden; içki içen, kadeh
değirmeninin dönmesi ile öğünsün.)
Sâbit, âsiyâbla birlikte yine Arapça su değirmeni anlamında bir isim olan tâhûne
kelimesini kullanmıştır. Bilindiği gibi su değirmeni su ile çalışır, değirmen taşı suyun
kuvveti ile döner, suyu çekilmiş değirmen çalışmaz. İçki içen kişi, kadehin dönmesiyle
öğünsün, kadehin dönmesi içinin dolu olmasıyla gerçekleşir. Çemenin suyunun
çekilmesiyle de gülşen solar. İçki içen kişi, buna benzemediği için bundan dolayı
öğünsün. Ayrıca içkinin etkisiyle istenilen duruma gelsin.
Dünyanın eskiliği ve faniliğine işaret eden beytinde de Sabit söyle der:
Sâbitâ pek köhnedür bu âsiyâb-ı rûzgâr
Hep bizi bir gün döşer hâke beraber basdurur
G.98-7
(Ey Sâbit bu zamanın değirmeni çok eskidir. Hep bizi bir gün toprağa serer,
beraber bastırır.)
Dünya çok eskidir, bizden önce de çok insanlar yaşamış ve sonunda toprağa
gömülmüşlerdir. Bu eski dünya bizi de bir gün toprağa beraber yatırır.
Sâbit, başka bir beytinde dünyanın sıkıntılarını, helak eden dar kabrin sıkıntılarına;
değirmeni de feleğe benzetmiştir.
Cânım sıkıldı mehlike-i kabr-i zîkden
Dün âsiyâbdan öğüd aldım dakîkden
G.264-1
Klasik Türk Edebiyatında Âsiyâ
(Helak edecek dar kabrin sıkıntısından canım sıkıldı, dün değirmenden inceden bir
öğüt aldım, dikkatli ve ölçülü davranan kimseden öğüt aldım.)
Değirmenden alınan öğüdün değirmenin çalışmasından dolayı olduğunu
düşünebiliriz. Değirmen çalışırken öğüdür. Dakîk aynı zamanda un v.b mamul demektir.
Dünya sıkıntılarının insana verdiği zarar ve bundan alınan öğüt birlikte kullanılmıştır.
Bir âsiyâbdur bu gelen nevbete bakar
Monla sudûr-ı emre müderris rü’ûsına
G.285-7
(Bir değirmendir bu gelen nöbete bakar. Büyük alim, emrin meydana çıkmasına;
ders veren hoca, ilmiyeye veya resmi yazıya bakar.), beytiyle de dünyayı bir değirmene
benzetmiştir. Herkes değirmende sırasını bekler, işini sırası geldiği vakit halleder. Dünya
işlerini, görevlerini de insanlar bir sıra takip ederek yaparlar.
Bir başka beytinde:
Şu âsiyâbda ahlâkun eyleyüp tebdil
Çuvâl-ı rîki dakîk idegör Halîl gibi
G.338-4
(Bu dünyada ahlakını değiştirip, Halîl gibi kum çuvalını nazik, ince anlamlı, manalı
gör.)
Halîl (Halîlu’llâh) Allah dostu Hz. İbrahim peygambere telmihte bulunulmuştur.
Kum çuvalının un çuvalına dönüşmesi mucizesini anlatan kıssaya göre: “
Hz.İbrâhim memleketinde kıtlık olduğu bir yılda civardaki bir dostundan zahire istemek
için adamlarını yollar. Ancak onların “Bizde de kıtlık var, misafirlerimize bile verecek
zahiremiz yok” diyerek özür beyanları üzerine; Hz.İbrâhim’in adamları şehirlerine boş
dönmemek için çuvallarını kum doldurarak durumu sadece ona bildirirler. Hz.İbrâhim
çok üzülür ve üzüntüyle uykuya dalar. İşin aslını bilmeyen karısı Sara çuvallardan birini
açıp un bulur ve ekmek pişirir. Hz.İbrâhim sıcak ekmek kokusuyla uyanır ve karısının
“dostunun gönderdiği undan pişirdiğini” söylemesi üzerine; bunun “Hakk’ın bir lütfu”
olduğunu dile getirir ve Allah’a şükürler eder.” (Tunç 2005.)
Ahlâkın değiştirilerek, olayların hoşgörüyle karşılanması isteği belirtilmiştir.
Hayatın zorluklarını yük olarak görmediğimiz taktirde hayattan beklentilerimiz ve hayata
bakışımız daha farklı olur.
Sâbit değirmen sohbetini de aşağıdaki beytinde kullanmıştır:
Çemende âsiyâb-ı sohbeti âşık kapatmıştır
Çağıldakdan lisân-ı bülbüle feryada nevbet yok
G.205-6
(Çemende sohbetin değirmenini aşık kapatmıştır. Çağıldakdan bülbülün diline,
feryada sıra yok.)
Çemenlik yerde âşık, sohbet değirmeninin kapısını kapatmıştır. Dünya değirmenin
çağıldaması öyle bir hal aldı ki bülbülün feryat etmesini engelliyor (bülbülün mutâd olan
feryat nöbetini yerine getirmesini engelliyor.).
Değirmende insanlar sıralarını beklerken sohbet ederler. Çemende bu sohbetin
sesini âşık kapatmıştır. Değirmenin suyunun sesinden, bülbülün sesine, feryadına sıra
gelmez. Dünyanın sıkıntıları âşığı konuşamaz bir duruma düşürmüştür. Nevbet, aynı
zamanda değirmende un öğütme sırasıdır.
Mesîhî bir kasidesinin aşağıdaki beytinde:
Pür-gendüm-i nücûm idi bu âsiyâ-yı dehr
Batmışdı çarhı mihr ü mehün bir nice zaman
K.2-5
(Bu dünyanın değirmeni yıldızların taneleriyle dolu idi, ay ve yıldızın feleği nice
bir zaman batmıştı.)
Güneş dünyanın ve gökyüzünün önemli unsurlarından olup, ışık ve ısısından
dünyanın faydalanması bakımından önemlidir. Ay, ışığını güneşten alması, geceyi
aydınlatan bir unsur olarak önem taşır. Yıldızlar gökyüzünde çokluklarıyla bilinirler,
ışıklıdırlar. Şair, beyitte zamanın büyüklerini güneşe ve aya benzetirken; onların nice
zamandır görünmemelerinden şikâyet eder, yakınır. Onların yerini çok yıldız tanelerinin
aldığını söyler. Dünyanın değirmeni veya zamanın değirmeni ifadesini dünya olarak
kullanmıştır.
Gönlün değirmene benzetildiği beyitler de vardır:
Şeyhülislâm Yahyâ:
Mürid-i aşk isen incinme ser-gerdânlık el virse
Sipihri döndürür cûy-i irâdet âsiyâb-âsâ
G.7-2
Aşk müridi isen sarhoşluk (sersemlik) el verse incinme, gönül isteğinin ırmağı,
değirmen gibi gökyüzünü döndürür. Gönül isteği değirmene benzetilmiştir.
Mevlânâ ise aşağıdaki beyitte gönlü buğday tanesine benzetiyor.
Dil çü dâne misâl-i âsiyâ
Âsiyâ key dâned în gerdîş çirâ
(Gönül buğday tanesine benziyor, bizse değirmene. Değirmen nerden bilir bu
dönüşün sebebi nedir.)
Değirmen, bir istek doğrultusunda çalıştırılır ve çalışmasına sebep olan bir kuvvet
vardır. Değirmen bunu bilmez. Her işin bir yapanı vardır. Değirmenin çalıştırılmasından
dolayı buğday tanesi un olur. Gönül, bu buğday tanesine benzetilmiştir.Onun dönen
dünya içerisinde çeşitli sıkıntılara maruz kalması da bazı sebeplere bağlıdır. Allah’ın
isteğiyledir.
Bursalı Rahmî de gönlü değirmen taşına benzetmiştir.
Sengîn dilüne cânâ seyl-âb-ı eşk-i çeşmüm
Âb-ı revâna karşu güyâ bir âsiyâdur
G. 16-4
(Ey sevgili taşlaşmış gönlüne, gözümün gözyaşından oluşan sel, akan suya karşı
sanki bir değirmendir.)
Sevgilinin gönlü acımasızlığı sebebiyle değirmen taşına, âşığın gözyaşı, bu
değirmen taşını döndüren suya benzetilmiştir.
Değirmen taşı dönme özelliği ile kullanılmıştır.
Baki;
Hevân içre ezel bir sadme urdı sarsar-ı âhum
Döner dolab-ı çarh ol dem bu demdur âsiyâb-âsâ
G.2-2
(Ahımın şiddetli rüzgarı arzun üzerine bir sadme vurdu. Feleğin dolabı değirmen
gibi döner o zaman bu zamandır.)
Âh, bazen oka benzetilir ve bedduânın kısa zamanda yerini bulacağına işaret edilir.
Şiddetli rüzgar ( âhın şiddeti ) arzun üzerine bir bela vurdu (dokundu ). Feleğin dolabı
değirmen gibi döner, o zaman bu zamandır.
Münif:
Dakîk eyler süveydâ-yı dil-i ser-geşte-i aşkı
Meger bir âsiyâ-yı zûrverdür halka-i tevhîd
G.10-9
(Aşkın sarhoşluğu, baş döndürücülüğü, gönlün süveydasını dakik eyler. Meğer
tevhid halkası ne güçlü bir değirmendir.)
Aşkın sarhoşluğu olmadan gönül taşını inceltmek mümkün değildir. Tevhid
tasavvufda birlik anlamındadır. “Bir görme, bir bilme” hâlidir. Zikir; Allah’ı anmak ve
hatırlamak, onu unutmamaktır. Tarikat ehlinin bir halka oluşturup oturarak ritmik
hareketlerle yaptıkları zikir vardır. Bu zikirde Allah kelimesi, veya lâilahe illâllah cümlesi
söylenir. Buna kelime-i tevhîd zikri veya tevhîd zikri dendiği gibi bu halkaya da halka-i
tevhîd denir. Beyitte halka-i tevhîd güçlü bir değirmene benzetilmiştir.
Nesîmî;
Bugdayem hem âsiyâbem hem hamîrem hem fatîr
Sel-sebilün hamrıyam hammârıyam mahmûrıyam
G.241-25
(Hem buğdayım, hem değirmenim, hem hamurum, hem ekmek. Çeşmenin
şarabıyım, şarap yapanıyım, sarhoşu, mahmuruyum.)
Nesîmî’nin bu beytinde, birlik konu edilmiştir. Hakiki anlamda bir Hak’tır. Onun
için gerçek anlamda birlik de onun için söz konusudur. Maksatta, murada ve matlabda söz
konusu olan birlik, Hakk’ın irâde ettiği ve istediği ile kulun irâde ettiği ve istediği şeyin
bir ve aynı olmasıdır. Böylece iki irâde birleşmiş ve tek bir irâde olmuştur. Şair, çoklukta
birliği görmektedir.
Bosnalı Alaaddin Sâbit;
Hamdü li’llâh gitdi devr-i- nâ-savâb-ı rûzgâr
Döndi ber-vakf-i temennâ âsiyâb-ı rûzgâr
K.18-1
(Allah’a hamd olsun ki zamanın yanlış, haksız dönmesi son buldu. Zamanın
değirmeni dileğe uygun olarak, istenildiği gibi döndü.)
Zamanın değirmeni dünya olarak düşünülmüş, Allah’a hamd olsun ki haksız
dönmesi bitti, isteğe uygun döndü. Talihin dönmesi veya haksızlıkların düzeltilmesi bir
dönüş olarak dile getirilmiştir.
Yine aynı şâirin bir başka beyti:
Tâ ola gerdîde-i dest-i kazâ-yı lem-yezel
Bu tokuz dolab-ı çarh-ı âsiyâb-ı rûzgâr
K.18-43
(Baki olan bu Allah’ın yazısı dönünceye, kadar, zamanın değirmeninin dönen bu
dokuz dolabı.)
Zamanın değirmeninin feleğinin dokuz dolabı dönmesi bakımından, baki olan
Allah’ın değişinceye kadar olan yazısına benzetilmiştir. Bu beyitte de teslimiyet duygusu
Allah’ın yazısının değişmeyeceği üzerinde durulurken değirmen dönme itibariyle zaman
içerisinde kullanılmıştır. Nev’î bir terkibinde:
Üstine gerçi dönersin bir iki gün âkıbet
Âsiyâ gibi idersin dâneni zîr u zeber
T.1-1
(Gerçi üstüne bir iki gün dönersin, sonunda değirmen gibi taneni alt üst edersin.)
Şair dünyayı dönmesi bakımından değirmene benzetmiştir. Değirmen taneyi alt üst
ederek öğütür, dünyanın tanesi ise insanoğludur, yaşadığı süre içerisinde birçok olayla
karşılaşır ve yaşadığı olaylardan etkilenir.
Ş air bir başka terkibinde:
Sen mahzar-ı kerâmet-i külliyesin senün
Kutb-ı murâdun üzre döner işbu âsiyâb
T. 4-2
(Bütün kerametin görüldüğü yer sensin, iş bu değirmen senin arzunun ekseni
etrafında döner.)
Hz. Ali için söylenen bu beyitte dünya dönmesi itibariyle değirmene benzetilmiştir.
Keramet; velilerin gerektiği zaman gösterdikleri fevkalâde haldir. Ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikirdir. Kutb; dönen bir çarkın aksi olduğu gibi, bir mevzuda
geniş bilgi ve selahiyeti olan kimsedir. Hz.Ali bütün kerametlerin görüldüğü yer,
değirmen olan dünya onun isteği ile dönen dünyadır.
Bunlar yüzi suyına döner âsiyâb-ı çarh
Bunlar du’âsı ile turur kevn ile mekan
T. 4-2
(Çarh değirmeni onların yüzü suyu hürmetine döner, kevn ile mekan bunların duası
ile durur.)
Şair bunlar derken oniki imamı kastetmiştir. Çarh değirmeninin onların yüzü suyu
hürmetine döndüğünü, varlık ve kainatın bunların duası ile durduğunu söylerken,
değirmeni dünya olarak dönme özelliği ile kullanmıştır.
Mezâkî bir beytinde:
Bu tund-bâd-ı mahabbet ki kopdı sinemden
Sipihri sarsar-ı âhumla âsiyâb iderin
G.359-5
(Bu sevginin şiddetli rüzgarı ki yüreğimden koptu. Ahımın şiddetiyle gökyüzünü
değirmen ederim.)
Diyerek sinesinden kopan şiddetli sevgi rüzgarının, ahinin gürültülü şiddetli
rüzgarının feleği değirmen edecek kadar çok olduğunu ifade ederken, değirmeni beytinde
dönme ve dolayısıyla çalışma anlamında kullanmıştır.
Değirmen taşı ağırlık özelliği bakımından kullanılmıştır.
Nabi:
Def ider seng-âsyâ gibi girânun sıkletin
Âb-ı nâzik-tab‘dur amma ki çok gayretlüdür
G.86-6
(Yükünün ağırlığını değirmen taşı gibi def eder. Su nazik yaratılışlıdır fakat çok
gayretlidir.)
Değirmen taşı dönmesiyle yükünü hafifleterek yok eder, buğdayı öğütür. Su nazik
yaratılışlıdır fakat çok gayretlidir. O gayretin etkisi taşı döndürür.
Sabit:
Bir kere dönse başuna bin kere bâr olur
Geç seng-i âsiyâ gibi hâ’in refikden
G.264-2
(Değirmen taşı gibi, bir kere dönerse bin kere başına yük olur, hain arkadaştan
geç.)
Hain arkadaşın insanın başına değirmen taşı gibi yük olduğu belirtilmiştir. Ayrıca
değirmenin dönme özelliği ve dönerken taşlar arasındaki tahılı ezmesiyle, kişiye yüklenen
yük arasında ilgi kurulmuştur.
Nef’i aşağıdaki beytinde Değirmen taşım dövme özelliği ile kullanmıştır.
Akar mîzâb-ı çeşmimden sirişk-i dîde âb-âsâ
N’ola kendüm dögersem taşlar ile âsyâb-âsâ
G.7-1
(Gözyaşı gözümün oluğundan su gibi akar, değirmen gibi kendimi taşlar ile
döversem ne olur.)
Gözyaşı çokluğu sebebiyle değirmene benzetilmiş,değirmen taşı suyun kuvvetiyle
döndüğünden dolayı buğdayı un eder. Değirmen gibi kendimi taşla dövsem ne olur.
Kendüm, tevriyeli olarak kullanılmıştır.
İnlemek değirmenin dönerken çıkardığı sese benzetilerek kullanılmıştır.
Nev’i:
Bu cûy-ı eşküme çeşmüm habâba döndürdün
Teni şu nâle kılan âsiyâba döndürdün
G.249-1
“Aşığın sel gibi akan gözyaşları ten değirmeninin inleyerek çalışmasına sebep
olur.” Sefercioğlu1990, s.82) “Gözyaşının ırmak, gözün habbeye benzetilmesi,
değirmenin çarklarının dönerken çıkardığı ses ile aşığın iniltisi arasında kurulan ilgi
bedenin değirmen olarak tasavvurunun başlıca sebebidir. ( Sefercioğlu 1990 s.274 )
Şeyhülislâm Yahyâ:
Seng-diller döymeye çarh-ı sitemger cevrine
Gussa-ı devrân degül mi âsiyâbı inleden
G.270-4
(Taş gönüller dövmeğe zalim felek cevrine, dönen keder değil mi değirmeni
inleten.)
Değirmenin dönerken çıkardığı ses inlemek olarak tasavvur edildiğinden, buna
sebep zalim felek, taş gönüllerdir. Devrin sıkıntıları kederidir.
Nefi:
Baht-i hvâb-âlûdı bidâr itdi güyâ hvâbdan
Nâle-i dolab-ı çarh-i âsiyâb-i rüzgâr
K.X-3
(Dünya değirmeni çarhının dolabının iniltisi, sanki uyuyan talihi uykudan
uyandırdı.)
Bu beytde de zamanın değirmeninin dönerken çıkardığı sesi, sanki bazı
değişikliklere sebep olduğu, bu iniltinin bazı mercileri harekete geçirdiği de beytle
anlatılmıştır.
Saçmak özelliği ile kullanılmıştır.
Nâbi :
Ser-geşlükden eylemez âzâde çerh-i dûn
Bezl eylesen de mâ melekün âsyâ kadar
G.149-6
(Değirmen kadar neyin var neyin yok saçsan da, aşağılık felek şaşkınlıktan azade
eylemez)
Değirmen dönüp buğdayı öğütürken, iki taş arasında öğütülen buğday etrafa saçılır.
Neyin varsa değirmen gibi saçsan da aşağılık felek başı dönmüşlükten kurtarmaz.
Beyitlerde değirmen kazancının da kullanıldığını görmekteyiz.
Nâbi:
Olma ey tab -ı harîş enbân-güşâ-yı ıztırâb
Kâr u bârı âsiyâb-ı âlemün nevbetledür
G.180-2
(Ey tamahkar yaratılışlı, ıstırabın açıcı dağarcığı olma. Alemin değirmeninin
kazancı sırayladır. )
Değirmende buğday arpa gibi tahılların öğütülmesi değirmene geliş sırasına göre
yapılır ve öğütülen tahıldan değirmenciye hak verilir, buna değirmen hakkı denir. Bu
beytde de devrin ticari hayatının işlendiğini görmekteyiz. Değirmeni dünya olarak
düşündüğümüz zaman insanların dünyada yaşamları ve hayattan faydalanmaları da belli
zaman içerisinde bir sıra takip etmektedir.
Değirmen raks etme özelliği ile kullanılmıştır.
Nev’î:
Şol cûybâra kim irişe gözlerüm yaşı
İde hevâ-yı ışk ile her âsiyâb raks
G.207
( Şu ırmağa ki gözlerimin yaşı ki erişince, her değirmen aşk arzusuyla raks etsin.)
Raks etmek: Oynamak, dans etmektir. Tasavvufta Sema, deveran. Topluca zikir
yapılır ve ilâhîler okunurken bir halka oluşturan dervişlerin otururken veya ayakta iken
yaptıkları ritmik hareketlerdir. Su değirmenleri su ile çalışır. Şair gözyaşının değirmenin
çalışmasını sağlayacak ırmağa yetişmesini istemektedir. Aşkın eseri olan gözyaşı ırmağın
suyunu artırarak aşk hevesiyle dans etmesini istemektedir. Değirmenin çalışırken veya
dönerken yaptığı hareket, Allah aşkıyla dönen aşığa benzetilmiştir.
Sonuç
Âsiyâ kelimesi edebiyatımıza İran dili ve edebiyatından girmiştir, değirmen
anlamındadır. Gerçek manasında kullanıldığı gibi mecazi manalarda da kullanılmıştır.
Atasözlerinde, darbımesellerde, deyimlerde, benzetmelerde yer almış, değişik kavramlara
sembol olmuştur. Felek ve değirmen arasında dönmeleri sebebiyle ilgi kurulmuş,
değirmen dünyaya, feleğe benzetilmiştir. İnsan ömrü dane olarak tasavvur edildiğinden
değirmen dünya ve felek olarak düşünülmüştür.
Bazen dünya değirmene benzetilmiştir. Feleğin dönüşü, sürekli değişimi ve
varlığın geçiciliği veya faniliği değirmenin öğütücü özelliği ile bağlantılı kılınmıştır.
Bazen köşede kalmış bir insan veya hain bir arkadaş değirmen taşına benzetilmiştir.
Değirmen yaptığı işten dolayı öğütmek özelliği ile de kullanılmıştır. İnsan ömrünün
daneye, yıldızların şekil bakımından darıya benzetilmesi çarhın gece gündüz insan
ömrünü öğüten bir değirmen olarak düşünülmesine sebep olur.
Gönül değirmene benzetilmiştir. Sevgilinin gönlü acımasızlığı sebebiyle değirmen
taşına, aşığın gözyaşı bu değirmen taşını döndüren suya benzetilmiştir. Değirmenin
dönerken çıkardığı ses inleme sesine benzetilmiş, bu inlemeye zalim felek ve taş gönüller,
devrin sıkıntıları ve üzüntüleri sebep olarak gösterilmiştir. Bazen değirmen raks eden bir
insana benzetilmiş, bazen de tevhid halkası değirmene benzetilmiştir.
KAYNAKLAR
Akkuş, Metin, Nef’i Divânı, Ankara, 1993.
Ayan, Hüseyin, Nesîmi Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divânının Tenkitli Metni,
Ankara, 2002.
Aybet, Nahid, Fuzûli Divanında Maddi Kültür, Ankara, 1989.
Barlak,Turan, Bursalı Rahmî Çelebi Divânı’nın Tahlili, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),
Elazığ, 1997.
Bilkan, Ali Fuat, Nabi Divanı, 1 .Cilt, İstanbul, 1997.
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Değirmen md, 6. Cilt İstanbul1986 s:2940.
Demir, Necati, “Değirmen Kelimesi Üzerine”, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı: 607
Ankara, Temmuz 2002, sayfa:209-213.
Gençosman, M. Nuri, Mevlânâ’nın Rubaileri, I, II İstanbul, 1994.
Hasan Amid, Ferheng-i Amid, Tahran,1357.
İpekten, Haluk, Nâ’ilî Divânı, Ankara, 1990.
Karacan, Turgut, Bosnalı Alaaddin Sabit Divânı, Sivas, 1991.
Karahan, Abdülkadir, Nef’i Divânı’ndan Seçmeler, Ankara, 1992.
Kavaz, İ; Onur N, Harput’lu Rahmi Divanı, Ankara,1996.
Kavruk,Hasan, Şeyhülislâm Yahyâ Divânı, Ankara, 2001.
Kurnaz, Cemal, Hayâlî Bey Divânı Tahlili, İstanbul, 1996.
Küçük, Sabahattin, Bâkî Divânı, Ankara, 1994.
----------------------- , Antakyalı Münif Divânı, Ankara, 1999.
Mengi, Mine, Mesîhî Divanı, Ankara, 1995.
Mermer. Ahmet, Mezâkî Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divânı’nın Tenkitli Metni, Ankara, 1991.
Sefercioğlu, Mustafa Nejat, Nev’i Divânı’nın Tahlili, Ankara, 1990.
Şükun, Ziya, Farsça-Türkçe Lügat, İstanbul, 1996.
Tarlan, Ali Nihat, Ahmet Paşa Divânı, Ankara, !992.
---------------------, Hayâlî Divânı, Ankara, 1992.
Tökel, Dursun Ali, Divân Şiirinde Mitolojik Unsurlar, Ankara, 2000.
Tunç, Semra, “Divan Şiirinde Hz.İbrahim ve Ades ( Mercimek )Kıssasına Dâir”, Çukurova
Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi, (12.09.2005 ) Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları,
Türkoloji.cu.edu.tr.Alınış Tarihi 11.11.2005
Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1996.
Yediyıldız, Bahaeddin, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Ankara, 1985.
Yurtbaşı, Metin, Örnekleriyle Deyimler Sözlüğü, İstanbul, 1996.
114